Güzellik bilimi nedir? İnsan neden güzel olmak ya da güzel olana yakın olmak ister? Güzelliği bu kadar çekici kılan nedir? Güzelliğin bilimi diye birşey var mı?
Güzellik tamamen fiziksel görünümümüzle ilgili olmasına rağmen çok soyut bir kavram olarak kabul edilir. Ancak güzelliğin fiziksel olan tarafı yani ölçümlenebilen yüzü, bilimin araştırma alanına da girer. İnsan yaşamını şekillendirmede büyük bir etkisi olan güzellik, kavramsal olarak sosyoloji, psikoloji, sanat tarihi, sanat felsefesi, iletişim gibi sosyal bilimlerin ve fiziksel tarafıyla da güzel sanatlar, biyoloji, estetik cerrahi bilimlerinin çalışma alanına giriyor. Üstelik de son yıllarda yapılan akademik araştırmalara bakılırsa bilim adamları arasında çok da popüler bir konu.
Sanat tarihine bir yolculuk yaparsak, sanatın çeşitli alanlarında insan bedeninin çizimi, anatomi bilgisi, gözlem ve insan vücudunun ayrıntılı incelenmesi sonucunda bazı ideal oranlara ulaşıldığını görüyoruz. Güzellik kavramını, ressamların yararlanmasını hedefleyerek, açıklamaya yardımcı olmak amacıyla ilk olarak “simetri”, “kanon” (kesit) ve “altın oran” gibi ölçüler kullanılmıştır. Ancak burada sorulması gereken soru şudur ki, “ideal güzellik denilen kavramın ölçüleri neye göre belirlenmiştir? Her şeyin başlangıcının “sayı” olduğunu ortaya atan ilk filozof Pisagor’dur (M.Ö. 580-M.Ö. 500). Pisagor’la birlikte kozmolojiyi, matematiği, doğa bilimlerini ve estetiği aynı şemsiye altında toplayan “estetik-matematik” bakış doğar: “Evrendeki her şey düzenli olduğu için vardır, düzenlidir; çünkü başlı başına varlığın ve güzelliğin en temel koşulu olan matematik yasalarının gerçekleşmesini ifade eder”. Doğru uyarlanmış bir şey, ortak kanı uyarınca, “güzel” olarak değerlendirilir. Pisagorcu sanatçılar kadın güzelliğini doğru oran ve simetri koşuluna dayandırmak amacıyla gözleri ve belli belirsiz tebessümle kıvrılan dudakların uçlarını eşit ve simetrik yontmuş, göğüsleri aynı büyüklükte göstermiş, saç örgülerini eşit dağıtmış, kollara ve bacaklara eşit doğruluğu vermiştir. Antik Yunan sanatçılarının kadın bedeninde oran ve düzen arayışında, sadece güzellik ideallerini amaçladığını söylemek tartışmalıdır. Önceleri Paleolitik dönemin “ana tanrıça” kültü (tapınımı) izlerinin görüldüğü Yunan sanatında cinselliğin kullanımı, zamanla azımsanmayacak ölçüde değişime uğramıştır. Bu değişime aracı olan matematiksel kuramlarca bedenin yalnızca fiziksel görünüşü düzene sokulmamış, ahlaksal değerlerin gösterildiği bir sembole dönüştüğü de düşünülür.